İSTANBUL’A MİM KOYDUK
27 KASIM 2013 – 11 OCAK 2014
CEYLAN DÖKMEN-HALE ERYAMAN- HÜLYA KÜPÇÜOĞLU -OĞUZ MAKAL-OĞUZ MERİÇ -TİJEN ŞİKAR -RIZA AYDAN TURAK-MEHMET ÖZCAN-ÇETİN ÖZER-ŞELİ ABUT BENHABİB
MİM HOTEL
Kokteyl: 27 KASIM ÇARŞAMBA 18.00
İletişim: Şeli Sanat Art Project Organisation www.selisanat.com
MİM HOTEL İSTANBUL
Ferah Sokak No:20 Nişantaşı
İSTANBUL (İstanbul Cerrahi Hastahanesi’nin yanı)
Ceylan Dökmen-Hale Eryaman-Hülya Küpçüoğlu-Oğuz Makal- Oğuz Meriç-Tijen Şikar-Rıza Aydan Turak-Mehmet Özcan-Çetin Özer-Şeli Abut Benhabib’in ‘İSTANBUL’A MİM KOYDUK’ başlıklı resim-fotoğraf sergisi Şeli Sanat işbirliğiyle MİM HOTEL’de.
Gündelik yaşam alanlarında sanatsal çözümler öneren proje kapsamında açılan sergiler ‘Her sağlık kuruluşuna sanat’ sloganıyla etkinliklerine devam ediyor.
Sanatçılar, İstanbul’a neden mim koyduklarını ve bugünkü eserlerini şöyle anlatıyor:
İSTANBUL’A MİM KOYDUK çünkü…
CEYLAN DÖKMEN:
İstanbul’a gelinir, İstanbul’dan geçilmez. İstanbul bir kadın gibidir, sevgisi, güzelliği, nefreti, kaosu… Bir şehir labirentinin içerisindeyiz. Hepimiz belli bir amacın, bir yolun ya da amaçsızlığın içinde. Bu şehr-i İstanbul bize çok şey vadediyor, bereketli topraklar gibi. Şefkatli, buyurgan, korumacı ama aynı zamanda sitemkar, istemkar, kaprisli ve acımasız. Bu şehir labirentinin içinde yön bulmaya çalışırken, hayatlarımızda birbirine değiyor, teğet geçiyor, kesişim kümeleri oluşturuyor kimi zaman. Bu hengame içinde sükut diyoruz, es diyoruz, mim diyoruz. Esme dur diyoruz. Bir düşünme, hissetme , özümseme molası ver hayata karşı.
HALE ERYAMAN:
İstanbul’a Mim Koymak; İstanbul’a sanatla MİM koymak olsa gerek. Ya da İstanbul’u MİMlerken sanatı MİMlemek (vurgulamak) olsa gerek…
HÜLYA KÜPÇÜOĞLU:
İstanbul denilince aklıma nostaljik filmler gelir… Kendi içinde sürekli bir değişim geçiren İstanbul’un eski halini ancak filmlerde görebiliyoruz. Yeşilçam bu bakımdan çok zengin bir içerik. Ben çalışmalarımla İstanbul’a Yeşilçam üzerinden mim koyuyorum… Sadece değişen şehir değil, değişen çevre, değişen toplum, değişen aşlar ile…
OĞUZ MAKAL:
İstanbul, hüznünü ve acılarını örtün, yakışmıyor sana.Umudu ve sevinci yeniden kucakla.
Bırak kırılgan ve bu sönmüş yanardağ halini. Uyanacak zaman geldi, bak kamera kaydediyor.
İstanbul yeni dünyanın çağlarını çağır, yakışandır sana.
OĞUZ MERİÇ:
Ben yerden görülen ve algılanan İstanbul fotograflarından farklı olarak havadan fotograflar çekiyorum… İstanbul gibi tarihi çok eskilere dayanan bir kentte çeşitli zaman aralıklarının katmanlaşmasını havadan görmek benim için çok önemli. Binlerce yılın izlerini bir solukta görmek benim için her zaman çok heyecan verici olmuştur.
TİJEN ŞİKAR:
İstanbul’u resmederken seçtiğim kadrajlar; bana ait, yaşanmış anlardan benim hayallerimi izleyiciye taşır. Bir rüya görmüştüm, bir masal dinlemiştim ve bir anıyı daha onlarda saklamıştım.
RIZA AYDAN TURAK:
Mim koyulmuş uygarlıklar, kültürler şehridir şu İstanbul. Her gelen bir şey bırakıp gitmiş; cami, kilise, havra yapmış, kaleler dikmiş, meydanlar yapmış. Giden boş durmamış Ayasofya’nın, Süleymaniye’nin, Şehir Surları’nın mermerlerine ya kendi ismini ya da aşkını kazımış, grafitilerle doldurup gitmiş. Kimisini çok sevmişsiz; artık nasıl bir sevgi ise yakıp yıkmayı, yok etmeyi pek de iyi becermişiz… Kimisinde de pek nefret ederiz, önünden, arkasından geçerken söveriz, etmediğimiz beddua kalmaz o mimi oraya dikene, yapana, koyana. Sonra, alışırız onlara da yaşamak zorunda kalınan, atsanız atılamayacak, satsanız satılamayacak bir uzak akraba gibi…
ÇETİN ÖZER:
Hep mim koymuşlar İstanbul’a..!
Napolyon; “Eğer dünya tek bir ülke olsaydı, başkenti İstanbul olurdu..!” demiş.
“İstanbul’u sevmezse gönül, aşkı ne anlar!” diyerek karşılık vermiş Yahya Kemal…
Kadri kıymeti bilinmeyen Çelik Gülersoy da yok olmaktan kurtardığı eserlerle mim koymuş…
Ben de yok olmaya yüz tutmuş güzelliklerini fotoğraflayıp, göstererek kendimce bir mim koyuyorum İstanbul’a…
Bu hızlı yok oluşu durdurmak imkansız ama maksat niyetimiz belli olsun.
Hâlâ çok güzelsin be İstanbul, sana da aşk olsun!
MEHMET ÖZCAN:
Bir fotoğrafçının işlevi görmek ve gördürmektir..! Bu bağlamda bunu en çok hak eden şehirlerin başında gelir İstanbul.
İstanbul’un güzelliklerinin unutulmaması için tarihe kendimce görsel bir not düşmeyi, bu güzel şehirde yaşayan şanslı bir birey olarak görev addediyorum.
ŞELİ ABUT BENHABİB:
İstanbul’un renklerine mim koydum. Her şehrin kendisiyle özdeşleşen bir rengi muhakkak vardır. Renkler ve şehirler bazen öylesine iç içedirler ki, o renkler şehirlerdeki sosyal hayatın neredeyse ortak tonu halini alır. Benim hayalimdeki İstanbul’un renkleri ise bunlar. Ama ne kadar istesem de hiçbirinin rengi ne sarı kadar parlak, ne de yaşayanlarınki kadar mavi olamaz. Tarih, sıcak ve tozlu bir renge dönüşüyor sanki. Şehrin barındırdığı tüm renkleri bir sis bulutunun ardından izliyormuşum gibi…