KESİŞEN DÜNYALAR: ELÇİLER VE RESSAMLAR
1 Ekim 2011 – 31 Aralık 2012
Pera Müzesi
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Koleksiyonu’ndan seçilmiş yapıtlarla 17. yüzyıldan 19. yüzyıla elçi portreleri ve elçilerin sanat koruyuculuğu…
Osmanlı, erken dönemlerinden itibaren Avrupa devletleriyle yoğun ilişkiler kurmuş, Batılılar için kimi zaman korkuyla karışık bir merakla yanıbaşlarındaki bu büyük askeri gücün ve siyasi otoritenin kaynağı olan devleti daha yakından tanıma ve anlama çabası politik bir gereklilik olarak ortaya çıkmıştır. Farklı kültürlerin bu karşılaşması kuşkusuz en kalıcı ürünlerini sanat alanında vermiştir.
Savaş, ittifak arayışları, ticaretin geliştirilmesi ve statü çatışmaları yaşanan yoğun diplomatik trafiğin en önemli nedenleridir. Geniş bir coğrafyaya yayılan Osmanlı İmparatorluğu özellikle 19. yüzyıla kadar diğer ülkelere gönderdiğinden daha fazla elçiyi kabul etmiş, gelen elçileri kendine özgü gelenekler uyarınca ağırlamıştır. Batılı elçiler Osmanlı’nın İstanbul başta olmak üzere kentlerini, toplumsal yapısını, geleneklerini, idari ve askeri yapısını belgeleme ihtiyacıyla hareket etmiş; geri dönerken hazırladıkları raporların yanısıra, yanlarında götürdükleri hediyelerin ve resimlerin tanıklığından da yararlanmışlardır. Bu amaçla çoğu zaman aslına sadık görsel belgeler oldukları varsayılan resimler, saygınlığın ve toplumsal konumun en açık ifadeleri olmuş, kitlelere de hitap edebilme potansiyelleri açısından özel bir yere ve anlama sahip olmuşlardır. Elçilerin Doğu’ya giderken maiyetlerine aldıkları ressamlara ya da burada karşılaştıkları sanatçılara sipariş vererek yaptırdıkları eserler Avrupa şatolarının duvarlarını süsleyen koleksiyonlara, gravürlü kitaplara dönüşmüş; başka sanatçıların eserlerine de kaynaklık ederek Osmanlı dünyasına ilişkin geniş bir görsel dağarcığın oluşmasını sağlamıştır. Avrupa ülkelerine gönderilen Osmanlı elçileri de dönemin önde gelen Avrupalı ressamlarının fırçasından çıkan anıtsal portrelere konu olmuş, bu önemli ziyaretin anısı yaşatılmıştır.
Suna ve İnan Kıraç Vakfı Oryantalist Resim Koleksiyonu’ndan yapılan bu seçki bizleri sanatın rehberliğinde diplomasi tarihinin dolambaçlı yollarında gezdirirken ilgi çekici kişiliklerle tanıştırıyor. Elçiler ve ressamlar, resimlerin sessiz ama bir o kadar da zengin ve renkli diliyle bizlerle konuşmaya; raporlarını, mektuplarını sunmaya, kendi çağlarını, dünya görüşlerini, gezip gördüklerini, katıldıkları törenleri anlatmaya devam ediyorlar. Onların bu olağanüstü öykülerini dinlerken kaybolmuş bir çağın güzellikleri kadar görkemine de kapılmamak elde değil…
Batı sanatında Antik Çağ’dan itibaren statü ve kimliğin en açık göstergelerinden biri olarak kullanılagelen portreler elçiler açısından da benzer bir amaca hizmet etmiştir. Yüksek saygınlık elde etmiş üst düzey devlet görevlileri olarak Osmanlı topraklarına gönderilen Avrupalı elçilerin portreleri yapılmış; ressamlar çoğunlukla elçilerin fizyonomisi kadar temsil ettikleri devletin ve hükümdarın gücü ve yetkisini de yansıtmaya özen göstermiştir.
18. yüzyıl başlarından itibaren Osmanlı’nın Avrupa devletleriyle siyasi, askeri, ticari ve kültürel ilişkileri hızlanmış, Osmanlı elçilerinin Batılı ülkelere yaptığı ziyaretler bu döneme özgü Türk Modası’nın canlanmasını sağlamıştır. Osmanlı elçilerinin gittikleri ülkelerin başlıca ressamlarınca yapılan portreleri, Osmanlı Sultanı ve temsilcisinin onurlandırılması anlamını taşırken Batı’nın egzotizm merakını da desteklemiştir. Kuşkusuz dönemden döneme değişen eğilimler, modalar, diplomatik ziyaretin amacı ve siyasal ilişkiler portrelere de yansımış; örneğin Kozbekçi Mustafa Ağa Osmanlı’nın borçlarını geri almak için gittiği İsveç’te, ayakta, batılı bir hükümdar gibi betimlenirken, 18. yüzyıl sonlarında Babıali’nin ilk daimi elçisi olarak İngiltere’ye gönderilen Yusuf Agâh Efendi, batılı bir arka plan önünde elinde tuttuğu tespihiyle tamamen doğulu bir pozda resimlenmiştir. Fransız elçisi Vergennes Kontu ise ressamına kendisi ve eşinin, Turquerie modası uyarınca Osmanlı giysileri içinde portrelerini yaptırırken doğulu bir pozda betimlenmiş, böylece İstanbul’daki görevi en açık biçimde vurgulanmıştır.
Avrupalı elçilerin Osmanlı Sarayı’na kabulünü betimleyen resimler, diplomatik bir olayı anlatırken farklı giysileri içindeki saray görevlilerini ve saray geleneklerini de yansıtan, diğer yandan elçinin, padişah ve sadrazam başta olmak üzere önemli kişiliklerin portreleri olma özelliğini de taşıyan özel bir eser grubudur. Doğrudan elçilerin etkinlik alanıyla ilişkili ve onun bir sonucu olarak doğmuş bu türün en tanınmış örnekleri Jean-Baptiste Vanmour tarafından gerçekleştirilmiştir.
Sanatçıların batılı elçilerin koruyuculuğunda yaptıkları resimler kimi zaman daha çok görsel belgeler olarak önem taşımış, kimi zamansa bu prestijli görevin anısını yaşatan, elçinin ününe ün katarak adının ülkeden ülkeye, kuşaktan kuşağa aktarılmasını sağlayan eserler olarak değerlendirilmiştir. Kutsal Roma İmparatorluğu’nun Babıali elçisi Hans Ludwig von Kuefstein’ın yaptırdığı Osmanlı sahnelerinin en azından ilk yapıldıklarında daha çok belgeleme amaçlı siparişlerden olduğu düşünülebilir. Diğer yandan Ferriol Markisi’nin, ressamı Jean-Baptiste Vanmour’un eserlerinden yola çıkarak yayınlattığı, kısaca “Ferriol Derlemesi” (Recueil Ferriol) olarak anılan gravürlü kitap büyük bir etki yaratmış; elçinin adını yaşatırken, farklı ülkelerde, farklı zamanlarda tekrar tekrar yapılan baskılarıyla başka sanatçıları da etkilemiştir.
18. yüzyılla birlikte İstanbul’daki batılı sanatçılar, Pera’daki elçilikler çevresinde gelişen Avrupa tarzı yaşamın ayrılmaz bir parçası olmuşlardır. Bu semtin “Paris’in bir banliyösü” gibi görülmesine yol açan batılı ortam, ressamlara sipariş aldıkları bir çevre sağlayarak İstanbul’da yaşamalarını kolaylaştırmıştır. Yüzyılın ikinci yarısında Choiseul-Gouffier, Robert Ainslie gibi İstanbul’daki Avrupalı elçilerin Antik Dönem arkeolojisi ve pitoresk görünümlere duydukları ilgi ve Aydınlanma Çağı ideolojisini yansıtan dünya görüşleri uyarınca sanatçılarına yaptırdıkları resimler, yayınlattıkları kitaplar, 19. yüzyıl romatizminin hazırlayıcısı olma konusunda birbirleriyle yarışır gibidir. 19. yüzyıla gelindiğinde artık elçilerden bağımsız olarak egzotik Doğu’yu aramak üzere yollara düşen Fabius Brest, Fausto Zonaro gibi oryantalist ressamların da İstanbul’daki başlıca koruyucuları batılı elçiler olmuştur. Örneğin Fausto Zonaro II. Abdülhamid’in saray ressamı olmadan önce, İngiliz elçisi Sir Philip W. Currie’nin siparişiyle yaptığı, elçinin kızını düğün töreninde kullanılacak tahtırevanda betimleyen eserinde olduğu gibi yabancı elçiler ve elçilik çevrelerinden siparişler almış, Rus büyükelçisi Aleksandr Nelidov’un aracılığıyla Osmanlı Sarayı’na takdim edilmiştir.